Site Loader

Ur (tümör) sözcüğünün geçmişi çok eskilere uzanır. Mikroskobun bulunmasından ve patoloji biliminin gelişmesinden önce, hekimler her türlü şişe ur diyorlardı. Eski tıp kitaplarında, yangılı lenf bezleri ve süreğen apseler bile ur olarak tanımlanmaktaydı. Kafa derisinde meydana gelen bir tür ülserli derialtı kisti, bugün bile, onu ilk tanımlayan XIX. yüzyıl hekimi Edward Cock’un adından dolayı «Cock uru» olarak adlandırılır. Ur sözcüğü günümüzde yalnız, yeni bir doku gelişiminin meydana getirdiği yumruları tanımlamak amacıyla kullanılmaktadır.

Normal hücre büyümesi yaşam için gerekli bir olaydır. insan vücudunda, kemik iliği, deri, üreme organları ve sindirim yolları gibi kesimlerde sürekli bir hücre üretimi meydana gelir. Bazen bir organ hızla genişlemeye başlar. Hipertrofi olarak adlandırılan bu durumun bir nedeni hücrelerin bölünüp çoğalmaksızın genişlemeleridir, örneğin, kasların spor sonucu genişlemeleri ve dölyatağının gebelik döneminde büyümesi birer hipertrofi olayıdır.

Bir organın hücre bölünmesi nedeniyle büyümesi ise hiperplazi olarak adlandırılır. Bu duruma, eliyle çalışan bir işçinin elinde meydana gelen nasırlar örnek verilebilir. Nasırlar, aletin ele sürekli sürtünmesi ve epitel doku katlarının üst üste birikmesi sonucu oluşurlar. Bazen de kalkanbezi ve karaciğer hücreleri hızla çoğalmaya başlarlar. Dölyatağında gelişen embriyo ise en hızlı büyüyen yapılardan biridir.

Yukarıda sözü edilen ve organizmanın belli bir gereksinmesi sonucu oluşan bu yapılara ur adını vermek çok yanlış olacaktır. Urların en önemli özelliği vücut gereksinmeleriyle ilgili olmaksızın ve hatta vücuda zarar olacak biçimde gelişmeleridir.

HEPSİ KANSER DEĞİLDİR

Urlar tehlikeli ve tehlikesiz olmak üzere ikiye ayrılırlar. Tehlikeli urlara kanser de denmektedir. Ancak bazen bu iki grubun arasında yer alabilecek ve her ikisinin de özelliklerini gösteren yapılara da rastlanır. Tehlikeli ve tehlikesiz urlar dokularının kökenine ve mikroskop altındaki görünüşlerine göre ikinci bir kez sınıflandırılabilirler. Bu sınıflandırma sonucunda epitel dokudan ve bağ dokusundan meydana gelen urlar ayrımı yapılır.

Tehlikesiz epitel doku urlarına papilom denir, örneğin sidik torbası yüzeyinde oluşan bu tür bir ur, sidik kesesi papilomu olarak adlandırılır. Salgıbezlerinde, meydana gelen urlar ise adenom adını alırlar. örneğin böbrek üstü salgıbezlerinde meydana gelen bir ura, böbrek üstü adenomu denir. Bağ dokusunda meydana gelen urlar ise o dokunun adını da taşırlar, örneğin lifsi (fibröz) dokuda meydana gelen tehlikesiz urlar fibroma, kıkırdak dokusunda meydana gelenler kandroma adını alırlar. Tehlikeli bağ dokusu urlarına ise sarkom denir. Fibröz doku ve kıkırdak doku urları tehlikeli, olduklarında fibrosarkoma ve kandrosarkoma adını alırlar.

Bu sınıflandırmaya girmeyen urlar da vardır, örneğin yumurtalıklarda ve erbezlerinde meydana gelen bazı ,urlar başta kemik dokusu, kas dokusu ve epitel doku olmak üzere çeşitli dokulardan oluşurlar. Bazı sarkomlar o kadar çeşitli öğelerden meydana gelirler ki patoloji uzmanların bunları adlandırmak için kondromiksofibrosarkom gibi bileşik isimler kullanırlar. Lenf düğümlerinde meydana gelen urların yapısı son derece karmaşık olduğu için sınıflandırmaları da güçtür. Genel olarak lenfoma olarak adlandırılırlara da, daha iyi tanımlanabilmeleri için daha küçük gruplara ayrılmaları gerekir. Akyuvarlarda meydana gelen kanser de genel olarak kan kanseri (lösemi) adını alır.

URLARIN YAYILIŞI

Urların en önemli özelliği, ana dokudan daha hızlı gelişmeleridir. Bu nedenle, ur hücrelerinin bölünme hızının, sağlıklı hücrelerdeki bölünme hızından daha yüksek olduğu söylenebilir. Ayrıca tehlikeli urlar da tehlikesiz urlardan daha hızlı büyürler. Tehlikeli urlarda çekirdekler büyüktür; sıtoplazmanın miktarı azalmıştır ve hücre bölünmesi çok anormal şekillerde meydana gelir.

Tehlikeli ve tehlikesiz urların, mikroskop altındaki görünümlerinden başka farklılıkları da vardır. Her ikisi de vücut gereksinmelerinden bağımsız olarak gelişirler. Ancak, tehlikesiz urlar büyüdükçe çevredeki hücreleri iterler. Bu hücreler daha sonra sıkışarak urun çevresinde lifsi dokudan bir kapsül oluştururlar. Böylece cerrah ameliyat sırasında, kapsül içindeki uru kolaylıkla çıkarabilir. Buna karşılık tehlikeli urlar hızla.büyürler, çevredeki hücreleri kenarlara iterler ve bunların kapsül oluşturmalarını engellerler.

Kanser en az direnç gördüğü kesimlerde ilerler ve yumuşak dokuları hızla yarar. Kemik dokusuyla karşılaştığında ilerlemesi biraz yavaşlarsa da, bir süre sonra kemik doku da yıpranmaya mahkûmdur. Kıkırdak doku da urların yayılmasına karşı bir dereceye kadar dirençlidir. Örneğin kanser sırasında omurgada omurlar hemen yıprandıkları halde, kıkırdak dokudan meydana gelen omurlar arası diskler bir süre daha sağlam kalırlar.

Epitel dokuda meydana gelen tehlikesiz urlar büyüdükçe dışa doğru tümsekledirler ve çoğunlukla bir sap oluştururlar. Bu tür urlar ancak çok büyüdüklerinde ülser meydana getirirler. Buna karşılık tehlikesiz urlar yassı ve geniş tabanlı bir yığın halindedirler ve çok çabuk geliştikleri için kısa sürede ülser oluştururlar.

Bütün tehlikeli urların yayılma özelliği vardır. Çoğu, bu özelliğin yanında vücuda metastaz denilen bir işlemle dağılırlar. Metastaz olayında vücuttaki dolaşım sistemleri taşıyıcı olurlar. Dolaysız yayılmanın aksine metastazda birincil urlarla ikincil urlar arasında bir devamlılık yoktur. Urların yayılması birkaç şekilde gerçekleşebilir. Karsinomlar daha çok lenf damarlarına gererek lenf düğümlerine yayılırlar. Hem karsinomlar hem de sarkomlar doğrudan kan dolaşımına girerek kanserden etkilenen organın kan damarları içinde gelişebilirler.

Karsinomların lenf damarlarına ve buradan soluk borusuna yayılmaları boyundaki toplardamarları etkiler. Kan dolaşımıyla iletilen kanserin yerleştiği başlıca yöreler iskelet, karaciğer, akciğer ve beyindir. Nedeni bilinmemekle birlikte bu tür kanserin kalbi ve dalağı etkilediği durumlar pek az görülür. Karın boşluğunda meydana gelen tehlikeli urlar karın zarına, göğüs boşluğunda meydana gelenler ise akciğerlere ve göğüs kafesini saran zarlara yayılabilirler.

Son yıllarda yapılan araştırmalar kan dolaşımında bulunan birçok ur hücresinin, ikincil bir ur oluşturmadan bozunduklarını göstermiştir. Günümüzde kanserle ilgili çeşitli çalışmaların yardımıyla kandaki ur hücreleri tanımlanabilmiş ve bir birincil urun ameliyatla çıkarılmasından sonra kanda büyük miktarda ur hücresi bulunduğu saptanmıştır. Bu tür hastaların uzun yıllar sağlıklı bir biçimde yaşamaları, vücuttaki savunma mekanizmalarının, saldırgan hücreleri gerektiğinde yok edebildiklerini göstermektedir.

Tehlikeli ve tehlikesiz urlar yanında ayrı bir grup altında toplanabilecek olan bazı urlar her iki grubun özelliklerini de gösterirler. Örneğin kulak altı bezinde meydana gelen tehlikesiz urlar belirgin bir kapsül içinde yer almadıkları için sadece çekirdekleri çıkarılır ve ameliyat geniş bir alanda yapılmazsa, sık sık yenilerler. Ayrıca sidik yollarındaki tehlikesiz urlar bu yöredeki epitel dokunun başka kesimlerinde urlar meydana getirebilirler. Meninkslerde meydana gelen meninjiyomlar ise, beyin dokusuna sızmamakla birlikte kafatasını sarabilirler.

TEHLİKESİZ URLARIN ZARARLARI

Vücuda yayılan tehlikeli urlar kurbanlarına büyük zararlar verirler ve sonuçta ölüme yol açabilirler. Buna karşılık tehlikesiz urların çoğu dikkati bile çekmeyebilir. Ancak, bazı durumlarda tehlikesiz urlar, tehlikeli urlara dönüşebilirler.

İçsalgıbezlerindeki tehlikesiz urlar (adenomlar) belli bir salgıbezinde aşırı derecede salgı üretimine yol açabilirler. Bu durumun tipik örneği, böbrek üstü salgıbezinin veya kalkanbezinin aşırı salgı üretmesi ve sonuçta meydana gelen hipertansiyon ve erkekleşmedir. (Cushing belirtisi).

Pankreasta yer alan iç salgıbezi hücrelerindeki adenomlar aşırı derecede ensülin üretimine ve dolayısıyla kandaki şeker miktarının düşmesine yol açarlar. Bu gibi durumlarda, urun çıkarılmasıyla hasta yeniden sağlığına kavuşur.

TEŞHİS NASIL YAPILIR?

Herhangi bir hastalığın teşhisi için hekim ilk önce rahatsızlığın ne zaman başladığını öğrenir. Sonra hastayı muayene eder ve gerekli görürse bazı laboratuvar ve röntgen incelemeleri yapar.

Urların teşhisinde de aynı yol izlenir. Urun büyüme hızı ve vücutta bulunduğu süre teşhis için gerekli olan önemli bilgilerdir. Kanamalar veya herhangi bir anormal salgı, daima bir ur kuşkusunu uyandırır. Göden bağırsaktaki kanamalar genellikle basur memeleri ile ilgili oldukları halde, hekim bir ur olasılığı üzerinde de durur. Aynı şekilde, aşırı zayıflama, iştah kaybı ve tehlikeli kansızlıklar da ur olasılığını düşündürürler. Bu nedenle hekim teşhis koymadan önce, rahatsızlıkların başgösterdiği kesimdeki lenf düğümlerini inceler ve vücudun öteki bölümlerinde metastaz bulunup bulunmadığını araştırır.

Bu konuda tecrübesi olan hekimler urları muayene ettiklerinde çoğunlukla hemen tehlikeli olup olmadıklarını anlayabilirler. Tehlikesiz urlar genellikle hareketli ve düzgün olurlar. Tehlikeli urlar ise düzensiz bir yapı gösteren hareketsiz hücre yığınları halindedirler.

Urların incelenmesinde çeşitli laboratuvar ve röntgen teknikleri kullanılır. Bunların arasında, vücuda radyoaktif bir madde şırınga edildikten sonra karaciğerin, beynin ve iskeletin incelenmesi, özel aygıtlarla vücut içinin gözlenmesi ve böylece sidik torbası, yemek borusu, karın, kalın bağırsak ve bronş gibi yapıların incelenmesini sağlayan yöntemler yaygın olarak kullanılırlar. Herhangi bir ur teşhis edilirse, bir parça alınarak mikroskop altında incelenir, başka bir deyimle biyopsi yapılır. Biyopsinin amacı urun tehlikeli olup olmadığının saptanmasıdır.

Tehlikesiz urların çoğu ameliyat gerektirir. Bunun bazı nedenleri vardır. Hastalar genellikle vücutlarında bir yumru bulunmasından rahatsızlık duyarlar ve bunun çıkarılmasını isterler. Ayrıca bazı durumlarda hekimler urun tehlikeli olup olmadığına kesin karar veremedikleri için ameliyatı gerekli görürler.

Ayrıca yukarıda da sözü edildiği gibi, bazı tehlikesiz urlar tehlikeli urlara dönüşebildikleri için, bunların ameliyatla çıkarılmaları yerinde bir tedbir olur. Bir başka neden de, özellikle iç organlarda olduğu gibi urların tehlikeli kanamalara ve vücut işlevlerini engelleyecek yoğun basınca yol açmasıdır. Salgıbezlerindekı tehlikesiz urların ameliyat edilmesi, asın hormon üretiminin engellenmesini amaçlar.

Deri yüzeyindeki veya derinin hemen altındaki urlar, yerel anesteziyle yapılan çok kolay ameliyatlarla çıkarılırlar. Vücut boşluklarında yer alan urlar ise çeşitli tekniklerle yok edilirler. Örneğin sidik torbasında meydana gelen papilomlar, açık ameliyat gerektirmeksizin, özel bir aygıtla yakılırlar; göden bağırsakta ve kalın bağırsağın aşağı bölümlerinde meydana gelen urlar sigmordoskop denilen bir aygıtın yardımıyla çıkarılırlar. Bu tür aygıtların kullanılamadığı durumlarda açık ameliyat gerekli olur. Ancak, bu ameliyat tehlikeli bir ur için gerekli olandan çok daha kolaydır.

BENLER

Vücudun neresinde çıkarsa çıksın bütün şişlerin bir hekime gösterilmesi gerekir. Bunlar çoğunlukla tehlikesiz olurlar. Ancak bir ameliyatla çıkarılmaları uygun olur. Kansızlık, iştahsızlık, aşırı kilo kaybı, sürekli uyuma isteği, kanama gibi anormal durumlar da hekime bildirilmelidir.

Et benleriyle lekeler de bir başka sorun oluştururlar. Her beyaz denli insanda ben vardır. Et benlerinin tehlikeli urlara dönüşmesi olasılığı az olduğuna göre, hepsini ameliyat etmek yersizdir. Cerrahların çoğu et benlerinin ancak elin üzerinde, ayak tabanında, tırnakların arasında veya üreme organlarında bulunduğu zaman ameliyat edilmeleri gerektiğini ileri sürerler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir